Erzurum Firma Rehberi

Erzurum firma rehberi içinde yerinizi alarak ücretsiz bir web sitesi sahibi olabilirsiniz. Erzurum Firma listesine firmanızı hemen ücretsiz kaydedin.

Erzurum'un Tarihi ve Tarihi Yerleri

Erzurum’un Tarihi Türkiye'nin Doğusunda bulunan ili ve en kalabalık yirmi dokuzuncu şehri. 2015 itibarıyla 779.321 kişilik nüfusa sahiptir ve 999 kişi göç vermiştir. Nüfus bakımından Doğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük üçüncü ilidir. Denizden yüksekliği yaklaşık 1900 m olan Erzurum, tarihin ilk dönemlerinden beri yerleşim yeridir. Şehir, tarihî eserleri ve kış sporları tesisleriyle de tanınmaktadır.Yüzölçümü bakımından Türkiye'nin en büyük dördüncü ili olan Erzurum'da, temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık olup şehir son yıllarda kış turizmiyle de öne çıkmaktadır. Soğuk iklimi sebebiyle sanayisi gelişmemiştir. 25.066 km² yüzölçümüne sahip il arazisinin %15,17'si tarımsal amaçlı olarak kullanılabilir konumdadır.

Tabiat şartlarının ve coğrafi konumunun uygun ve elverişli olması yanı sıra , önemli uygarlık ve medeniyet merkezi olarak bilinen yerlere yakınlığı, Erzurum'un Anadolu'da en eski yerleşim merkezlerinden birisidir. Günümüze kadar yapılan kazılar sonucu bulunan bazı taş araçlar Erzurum ve yöresindeki yerleşimin geçmişini '’yontma taş devri’’ ne kadar götürmektedir. Ayrıca Karaz Pulur, Güzelova Höyük, ve Sos Höyük buluntuları, Erzurum'un İlk Tunç Çağı'ında Karaz Kültürünün merkezi konumunda olduğunu göstermektedir. Erzurum, tarih öncesinden günümüze dek pek çok medeniyeti barındırmıştır. Erzurum'un tarihi MÖ 4000'e kadar uzanmaktadır. Urartular, Kimmerler, İskitler, Hititler, Medler, Persler, Bizanslar, Romalılar Sasaniler, Emeviler, Selçuklu Devleti, Moğollar, İlhanlılar, Safeviler, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti, il topraklarını kontrolleri altında kalmıştır

Köken Tarihçesi

Şehrin bilinen ilk adı, Doğu Roma İmparatoru II. Theodosius’un (408-450) ismiyle ilişkili olan Theodosiopolis’ti. Ermeniler ise burayı Karin adıyla anmaktaydı. Romalıların istilasından evvel Erzurum'un bulunduğu yerde Ermenilerin "KARİN" diye adlandırdıkları bir şehir olduğu bilinir. Belâzürî, bölgeye egemen olan kişinin ölümü üzerine yerini alan Kali adlı eşi tarafından kurulduğu için Kalikale adı verilen şehre Araplar’ın Kālîkalâ dediklerini söyler.11. yüzyıldan sonra ise Türkler, Theodosiopolis için Erzen adını kullanmışlardır. Basılan Selçuklu paralarında şehrin adı Erzenü’r Rûm Erzen-i Rûm ve Erz-i Rûm şeklinde yazıldığı görülmüştür. Daha sonra bu ad Arz-ı Rûm olmuş ve son olarak bugünkü Erzurum şeklini almıştır.

Erzurum’un Tarihi Yerleri

  1. Rüstem paşa Kervansarayı
  2. Çobandede Köprüsü
  3. Erzurum Kalesi-saati
  4. Erzurum Evleri
  5. Ulu Cami -Atabey Cami
  6. Çifte Minareler
  7. Üç Kümbetler
  8. Bakırcı Cami
  9. İbrahimpaşa Cami
  10. Lalapaşa Cami
  11. Hasankale
  12. İspir Kalesi
  13. Öşvank kilisesi
  14. Oltu Kalesi
  15. Tortum kalesi

1-TAŞHAN (Rüstem Paşa Kervansarayı)

Taşhan adiyla bilinen Rüstem Paşa Kervansarayı, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında yaptırılmıştır. Burası yolcuların gece ve gündüz her çeşit ihtiyaçlarının karşılandığı yerdi.Taşhan (Rüstem Paşa Kervansarayı)nda imarethane, mescit, dinlenme yeriyidi.Ancak, bunların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır. Diğer bir deyimlede Ribat olarak bilinmekteydi. Ribatlar, sınırları korumak amacıyla içerisinde 20-30 civarında akıncı birliğinin bulunduğu bir çeşit ileri karakol binaları olarakta bilinmektedir. Osmanlı imparatorluğu sınırlarının zamanla Tiflis’e ve Hazar Denizi’ne kadar genişlemesiyle buraya; konak, barınak, ahır ve alışveriş merkezi özellikleri kazandırılmıştır.

Taşhan olarak bilinen Rüstem Paşa Kervansarayı, dikdörtgen bir avlu çevresinde, kesme taştan yapılmış revakların arkasına sıralanmış odalardan oluşan iki katlı bir yapıdır. Doğu ve batı yönünde sivri kemerli ve tonozlu iki kapıdan girilen avlunun çevresinde 32 oda bulunmaktadır. Üst katta koridor çevresinde sıralanmış basık tonozlu odalar bulunmaktadır. Buradaki süslemeler daha sonra yapılmıştır. 1965 yılında önemli bir restorasyon geçiren kervansarayın batıya bakan ön cephesi, hafif ileri taşırılmış, altta beşik tonozlu derin bir giriş, üstte de kervansaray yöneticisine ait bir oda bırakılmıştır.

Kervansaray, günümüzde Oltu taşı esnafının imalat ve satış yeri olarak hizmet vermektedir. Ayrıca Oltu taşının ve gümüş işçiliğinin en güzel örneklerini bulabileceğiniz eski kervansaray bedesten Taşhan. Rüstem paşa zamanında yapılmıştır. Bu tarihi yapının duvarlarında kesme taş işçiliğini görebilirsiniz . Şehir merkezinde ulaşımı çok kolay bedestene uğrayın esnafın çayını için ve sohbet edin gümüş işçiliği oltu taşı ve margazit ile ilgili her türlü bilgiye sahipler tüm dükkanları tek tek girin derim hepsinde ayrı model ayrı emek ve işçilik kendinizi kaybedersiniz çeşitlerin arasında ayrıca çok da ucuz ve indirim yapıyorlar. tüm gününüzü ayırın gümüş takı ve oltu taşı severseniz. Ayrıca oltu taşı ve kehribardan yapılmış tesbihleri de alın derim.

2 - Çobandede Köprüsü

Erzurum horasan arasında bir yolculuk yapacaksanız Çobandede Köprüsü Erzurum'un Köprüköy ilçesinde Aras Nehri üzerindeki tarihi köprüdür. Ana yoldan geçerken güneyinizde rahatlıkla görebilirsiniz. Köprü 13. yüzyıl sonlarında İlhanlılar’ın veziri Emir Çoban Salduz tarafından yapılmıştır. Dönemin önemli yapılarından biri olan tarihi köprü, günümüzde koruma altına alındığından kullanılmamaktadır ve restorasyon yapılmıştır. Ayrıca köprünün ayaklarının abanoz ağacı diye bilinen üzerine oturtulduğunu ve suya dayanıklı olan bu ağaç sayesinde belirli bir esneklik sağlandığı bilinmektedir.

3-Erzurum kalesi ve saati

Erzurum Şehir Merkezi Tarihi Lokasyonda Bulunan Saat Kuleli Kale M.S.5 Yüzyılda Bizanslilar Tarafindan Yapildiği Tahmin Ediliyor.Roma 'Bizanslilar'Sasaniler'Asurlular'Persler Ve Araplar Tarafindan Kullanilmiş Medeniyetlerin Kalesi.En Son 11.Yüzyılda Biz Türklerin Eline Geçmiş Ve Bir Çok Eklemeler Yapilmiş.Yeni Restorasyon Geçiren Kalemiz Çok Güzel Bir Hal Almiştir.Erzurum'da gidilmesi gereken en önemli yerlerden biridir. Kaleden çok içindeki saat kulesi önemli. Kışın saat kulesinden şehrin üzerindeki beyaz örtü insanı büyülüyor, ancak saat kulesine tırmanmak herkes için kolay olmayabilir. Şimdiden gezecek olan misafirlerimize iyi eğlenceler.

4-Erzurum Evleri

11 adet eski Erzurum evinin birleşiminden oluşan harika bir kafe, kültür durağı ve müze diyebilirim. Dizaynı ve atmosferi çok hoş. Turist çekebilme potansiyeli de hayli fazla. İçerisinde bir süre gezince geçmişte yolculuğa çıkıyorsunuz adeta. Tüm eşyalar yaşanmışlık eseri gibi Tarihi Erzurum Evlerinde bir dış Kapı. Kapının hemen sağ üst tarafında dikkat çeken biri diğerine göre biraz daha büyük iki tane kapı tokmağı bulunuyor. Peki bir kapı üzerinde birden fazla kapı tokmağı neden bulunur? Anadolu mimarisinde ev kapılarında bulunan çoklu kapı tokmakları yaşam tarzını yansıtır. Tiz ses çıkaran tokmak kadının geldiğini, tok ses çıkartan tokmak çalındığında ise gelenin erkek olduğu anlaşılır. Kapıdaki sese göre evdekiler; gelen erkekse kapıyı erkek, kadın ise kadın açar. Farklı Kapı tokmakları olması Anadolu’da kültürde nezaketin, mimaride zarafetin göstergesidir.

5- Erzurum Ulu Cami /Atabey Cami / Cami-i Kebir

Ulu Cami; Saltuklu Emiri Nasreddin Aslan Mehmet tarafından 1179 yılında yaptırılmıştır. Saltuklular'ın "Atabey" isminden dolayı buraya "Atabey Camisi" de denmektedir. Yapının üst örtüsü mihrap duvarına dikey olarak inşa edilmiştir. Geniş bir orta nef ve bunun iki yanında üçer nefle birlikte toplam yedi neften oluşmaktadır.

Yirmisekiz serbest "L", "T" ve dikdörtgen şekilli paye üzerine oturtulan cami, 51 x 54 m ölçülerindedir. İbadet mekânındaki üst örtüyü, on altısı duvarlara bitişik olan kırk paye taşımaktadır. Sultan 4. Murat zamanında yiyecek deposu olarak kullanılan cami, değişik tarihlerde beş kez onarılmıştır. Erzurum Valisi Hüseyin Paşa 1639'da, Ali Efendi, 1826'da camiyi onarmış; bunu 1858 ve 1860 yılında yapılan onarımlar izlemiştir. Cami, son olarak, 1957- 1964 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.

Caminin içerisinde toplam 40 sütun bulunmaktadır. Doğudaki birinci kapısının iki yanında birer mihrapçık bulunan yapının, 1860 yılında yapılan onarım kitabesi de burada yer almaktadır. Caminin ilk yapımındaki mihrap duvarı, önü hafif sivri kemerler üzerine oturan büyük pandantifli bir kubbe ile örtülmüştür. (Kırlangıç Kubbe) denilen, bindirme şeklinde inşa edilmiş bu kubbenin yapının ilk haline ait olduğu sanılmaktadır.

Caminin sağ tarafında tuğladan yuvarlak gövdeli tek şerafeli minaresi bulunmaktadır. Minareye cami içerisinden çıkılmaktadır 28 pencere ile aydınlatılan caminin, güneydeki ikinci penceresi üzerinde 1826 tarihli onarım kitabesi bulunmaktadır. "Kırlangıç Kubbe" denilen, bindirme şeklinde inşa edilmiş bu kubbenin yapının ilk haline ait olduğu bilinmektedir.

Atabey Camii olarak da bilinen ve 575 (1179) yılında Emîr İzzeddin Saltuk’un oğlu Melik Nâsırüddin Muhammed tarafından Ebü’lFeth Mehmed’e yaptırılmıştır. Ancak bu ilk yapıdan özgün olarak sadece kıble duvarı kalmıştır. Diğer kısımlar bir çok defa esaslı bir şekilde onarım görmüştür. Caminin ilk yapısından kalan tek mimari eleman mihrabıdır. Erzurum Ulu Camii, ilk yapıldığı şekliyle günümüze ulaşamasa da Saltuklular’dan kalan iki mescidden biridir. 7. yüzyılda Anadolu’da yapılan ulu camilerin mihrabın bulunduğu orta mekâna ağırlık veren mimari anlayışı ve geometrik motifli taş süslemesiyle Türk sanatının bütünlüğü içinde yerini alır.

Ulu Camii / Atabey Camii /Cami-i Kebir

Erzurum'un en eski, tarihî Camiilerinden, Saltuklu Emirlerinden Nasirruddin Muhammed tarafından yaptırılmış , Muhteşem Eser!...54m× 41m= 2214 m2 alana oturmuş , Devasa Eser!...Cami-i Kebir!...Kuzeyden 3 giriş, doğudan 2 giriş olmak üzere 5 kapısı var!...

Camii kesme taştan inşa edilmiş olup, minaresi kuzeybatı köşesinde yer almakta...Minare gövdesi tuğladan inşa edilmiş, Camii içine girdiğinizde , el emeği-göznuru bir taş işçilliği ve ahşap işçilliği ile karşılaşacaksınız. Camiinin konumu, mimarisi , dekorasyonunu, işçiliği ve manzarası çok güzel Tarihî Çifte Minare Medrese'sine komşu!.. Erzurum Kalesi'nin karşısında yer alıyor

6-Çifte Minareler

Çifte Minareli Medrese Özellikleri Nelerdir?

Çifte Minareli Medrese Erzurum'un sembolü haline gelen bir Selçuklueseridir. Genelde 13'üncü yüzyılın sonlarında yaptırıldığı kabul edilmektedir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat'ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı Hanedanları'ndan Padişah Hatuntarafından yaptırılmış olabileceği düşüncesi ile adına Hatuniye Medreseside denilmektedir.

Yaklaşık 35x46 m boyutlarında olan medrese iki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu medreseler grubunun en önemli örneğidir. 26x10 m ölçülerindeki avlusu, dört yönden revaklarla çevrilidir. Avlunun her iki tarafında öğrenci ve öğretmen odaları sıralanmaktadır. Medresenin zemin katında on dokuz, birinci katında ise on sekiz odası bulunmaktadır. Girişin batısındaki kare mekân, mescid olarak kullanılmıştır. Güneyde ana eyvanla birleşen, altında mumyalığı bulunan kümbet, Anadolu'da çağdaşları arasındaki en büyük türbe olma özelliğine sahiptir. Gövdesi on iki köşeli olan kümbet dıştan külah, içten kubbe ili örtülüdür. Saçağı, süsleme şerit ve silmelerle bezenmiştir.

Çifte Minareli Medrese'nin özellikle taç kapısında bulunan bezemeler, Selçuklu taş süslemesindeki derinliğin ve estetik anlayışın muhteşem örneklerini oluşturmaktadır. Bezemelerde ağırlıklı olarak bitkisel ögeler kullanılmıştır. En çok palmet ve rumi motifleri kullanılırken, her ikisinin de birbiri ile uyumu dikkat çekmektedir. Taç kapının batı tarafına Orta Asya Türkleri'nin simgesi olan çift başlı kartal, ağzı açık iki yılan ve dilimli yapraktan oluşan hayat ağacı işlenmiştir. Doğu tarafında bulunan simetriğinde ise yaprak ve kartal işlemesi yer almamaktadır. Taç kapının iki yanında yükselen sırlı tuğla ve tuğla ile örülü, motiflerle bezeli minareler göz kamaştırıcı bir estetik anlayışı sunmaktadır. Minareler, şerafelere kadar yapılmıştır.

Minarelerde turkuaz rengiyle dikkat çeken panonun içinde Arapça "Allah" yazmaktadır. Osmanlı padişahlarından 4. Murad'ın emri ile bir süre "Tophane" olarak, daha sonra da "Kışla” olarak kullanılan medrese, 1942-1967 yılları arasında Erzurum Müzesi, günümüzde ise hem müze hem de resim sergi salonu olarak hizmet vermektedir.

  • Çifte Minareli Medrese Ziyaret Saatleri Yaz Dönemi: 09:00-20:00
  • Çifte Minareli Medrese Ziyaret Saatleri Kış Dönemi: 08:00-17:30
  • Çifte Minareli Medrese Tatil Günleri:Her gün ziyaret edilebilir.
  • Çifte Minareli Medrese Giriş Ücretsizdir.

7-Üç Kümbetler

Üç Kümbetler - ErzurumÜç Kümbetler, Anadolu’da bulunan anıt mezarların en güzel örnekleri arasında yer almaktadır. Üç kümbetten en büyüğünün Emir Saltuk’a ait olduğu ve 12. yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır. Diğer kümbetlerin kime ait oldukları bilinmezken bunlarında 14. yüzyılda inşa edildikleri tahmin edilmektedir.

Kümbetlerin yanında bulunan kare şeklindeki küçük yapının ne olduğu konusunda ise farklı görüşler bulunmaktadır. Bunun da bir kümbet veya mescit olduğu belirtilmektedir. Üç kümbetler, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1956 yılında onarılmıştır.Emir Saltuk Kümbeti, kesme taştan yapılmıştır. Sekizgen gövdeli, yüksek kasnaklı ve üzeri kubbe ile konik karışımı basık bir külahla örtülüdür. İki renkli kesme taştan yapılan kümbetin üçgen alınlıklarında, yuvarlak kemerli, kasnak nişlerinde boğa, yılan, yarasa, kartal gibi hayvan kabartmaları bulunmaktadır.

Bu kabartmalar, Orta Asya Türk takvimlerinde yer alan burç figürlerini andırmaktadır. Nişlerden birinin içerisindeki boğa boynuzları arasında insan başı işlemesi dikkat çekmektedir. Emir Saltuk Kümbeti'nin sekiz cephesinin dört yüzünde birer çift pencere yer almaktadır. Kümbetin, kuzey yönünde bulunan giriş kapısının saçakları üzerinde geometrik bezeme ile çiçek ve hayvan figürleri görülmektedir.Emir Saltuk Kümbeti'nin güneydoğusunda bulunan ikinci kümbetin alt kısmı, kare planlı ve on iki cephelidir.

Bu kümbet gri renkte bir taştan yapılmıştır. Üstte bir küçük, altta ise bezemeli üç büyük penceresi bulunmaktadır. Bu kümbetin güney cephesindeki penceresi aynı zamanda mihrap görünümündedir. İkinci kümbete 4 metre uzaklıktaki üçüncü kümbet yöresel keyek taşından yapılmıştır. Üçüncü kümbet, on iki cepheli ve dört pencerelidir. Kuzey yönünde giriş kapısı bulunan kümbetin, iç kısmında oldukça güzel bezenmiş mihrabı yer almaktadır. Kümbetin üzerini örten konik külahın kasnağında Emir Saltuk Kümbeti'ne benzeyen süslemelere yer verilmiştir. Çifte Minareli Medrese'nin ve Ulu Cami'nin tam arkasında. En büyüğü Saltukoğlu Ebul Kasım Emir Saltuk'a ait. Tavelada Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1956 yılında onarıldığı bilgisi var. Saltukoğlu Ebul Kasım Anadolu topraklarını Türk yurdu haline getiren yiğit atalarımızdan sadece bir tanesidir.

8-Bakırcı Camii

Erzurum Bakırcı Mahallesi’nde bulunan Bakırcı Camisini Bakırcı Hacı Mustafa’nın ölümünden sonra vasiyeti üzerine 1720-1721 yıllarında Mustafa Ağa yaptırmıştır. Cami 1902 yılında Osman Efendi tarafından onarılmıştır. Geleneksel Erzurum camilerinde uygulanan plan tipinde olan bu yapı kesme taştan yapılmıştır. Kare planlı ve kubbeli caminin önünde dört taş sütunun taşıdığı üç kubbeli bir son cemaat yeri vardır. Giriş kapısı üzerinde 1720 tarihli kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabe talik yazı ile 38 mısra halinde Ketencizade Rüştü tarafından yazılmıştır. Caminin içerisinde mimari ve bezeme yönünden herhangi bir özellik yoktur. Minare kırmızı kamber taşından yapılmış olup, şerefe altında mukarnas bezemeleri görülmektedir. Bu minare üzerinde günümüzde de Erzurum’un işgalinden kalma kurşun izlerine rastlanmaktadır.

9- İbrahim paşa Cami

CAMİİ kitabesine göre İbrahim Ethem Paşa tarafından 1161-1748 tarihinde yaptırılmıştır. Yapının kapı kemerinin üzerinde bulunan 43 x 64 cm ölçülerindeki mermer kitabe, talik hatla yazılmış olup, beş satır ve iki sütundur. Şair Haşim tarafından yazılmıştır.

Caminin mihrabında 47 x 38 cm ölçülerinde mermer kitabe yer almaktadır. Camide, kaidelerinde kitabeleri yer alan Şamdanlardan biri 1161-1748 tarihinde İbrahim Paşa tarafından, diğeri 1212 -1797 tarihinde İbrahim Paşa'nın kızı Muhsine hanım tarafından ve diğer ikisi 1347 -1928 tarihinde Alemdar Zade Abdurrahman'ın eşi Saniye Hanım tarafından vakfedilmiştir. Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 13.11.1976 tarih ve A-188 sayılı kararı ile koruma altına alınmıştır.

Plan ve Mimari Özellikleri: Kare planlı ve tek kubbeli olarak yapılmış olan camin üç gözlü son cemaat yeri mevcuttur. Son cemaat yeri kubbelerle örtülü olup, yuvarlak kemerlerle birbirine bağlanan mukarnas başlıklı dört sütun tarafından taşınmaktadır. Caminin doğu ve batı cephelerinde altta dikdörtgen formlu üçer pencere ve üstte yuvarlak kemer formlu birer penceresi bulunmaktadır. Kuzey cephede girişin iki yanında birer pencere, güney cephesinde ise dikdörtgen formlu ikisi mihrabın yanında, biri mihrabın üzerinde yuvarlak kemerli pencere görülmektedir. Caminin kuzeybatı köşesinde yer alan minare, Kare kaideli silindirik gövdelidir. Kaideden silindir gövdeye geçişte köşeler pahlanmıştır. Şerefe altlığında iki sıra iri mukarnaslardan oluşan süsleme görülmektedir.

Cami kapısı düz atkı taşlı olup sivri kemerlidir. Girişteki sivri kemerin köşelerinde başlıklı sütunceler bulunmaktadır. Kapı üç yönden iç ve dış bükey silme ile sınırlandırılmıştır. Harim kısmı kubbe ile örtülü olup, kubbeye geçişlerde kullanılan tromplar sekizgene dönüştürülmüş, bunun üzerine de kubbenin oturduğu dairevi kasnak yerleştirilmiştir.

Mihrap beş kenarlı olup kesme taştır. Dört sıra mukarnastan oluşan bir kavsaraya sahiptir. Caminin ahşap minberi 20. yüzyıl eseridir. İbrahim Paşa Camii, Erzurum Merkez'de bulunan Eski Hükümet Konağı'nın çok yakınında bulunmaktadır. Şehrin tarihi ibadet mekanları arasındaki İbrahim Paşa Camii, kitabesindeki bilgiye göre 1748 yılında Erzurum Valisi Yazıcızade Hacı İbrahim Ethem Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Caminin mimarisi kare planlı olup, tek bir kubbesi vardır. Yapımında beyaz renkte mermer taş kullanılmıştır ve mihrabı da mermerden yapılmıştır. Erzurum İbrahim Paşa Camii'nin minaresinde ise kesme taş görülmektedir. Osmanlı mimarisinin tipik örneklerinden biri olan cami, günümüzde de ibadete açıktır.

10-Lala Mustafa paşa Cami

Kibris fatihi Lala Mustafa Pasa tarafindan 1562 yilinda insa edilmistir. Erzurum Cumhuriyet Caddesi'nde yer almaktadır eski ve tarihi bir camidir cami her vakitte dolu oluyor cami merkezi konumda olduğu için insanlar buraya geliyor cuma günleri erken gelmek de fayda var caminin hemen yanında Yakutiye Kent Meydanı bulunmakta insanlar yazın burada bankta da oturuyorlar turistler Erzurum'da bu cami ile beraber Lala Mustafa paşa camii'yi de ziyaret ediyorlar.

Tam merkezde, büyük ihtişamlı, sade bir camii avlusu ve mimarisi çok güzel şadırvandan akan su buz gibi cami içerisi huzur verici etrafı insanların güzel vakit geçirmesine olanak sağlayacak şekilde düzenlenmiş oturacak, çay içecek yerler var parkta herkes çimlere oturuyor görmeye değer vakit geçirmeye imkan veriyor.

11-Hasankale

Pasinler bölgede Hasan Kale olarak da adlandırılır. Erzurum il merkezine 40 km uzaklıktadır. Tarihi İpek Yolu'nun üzerindedir. Kalesi, şifalı kaplıcaları, maden suları ve patatesi ile ünlüdür. İlçe merkezine 4 km uzaklıkta bulunan Serçeboğazı mahallesinin hemen girişinde diürettik maden suyu bulunmaktadır.

Pasinler ilçesinin doğusunda yer alan tarihî bir kaledir. 1071 Malazgirt Zaferini takiben Anadolu'nun fethiyle görevlendirilen Ebul Kasım Saltuk Bey'in kurduğu Saltuklu Devleti yönetiminde olan Hasan Kalesi'ne akabinde Anadolu Selçuklu Devleti hakim olmuştur. Kösedağ (1243) yenilgisinin ardından Moğol İlhanlı Hakimiyetine girmiştir.

Uzun bir süre Anadolu'da hakimiyet süren İlhanlıların yıkılmasıyla Moğolların enkazı altında, Erzurum ve çevresinde Sutaylılar ortaya çıkdı. Sutaylılardan Hacı Togayın oğlu Hasan gücünü Erzurum ve çevresine hissettirmek için Avnik, Zivin ve Mecingert kalelerine ilaveten Pasin Ovasına hakim ve her türlü saldırıya karşı korunaklı durumda olan Hasan Baba dağının eteğine bir kale inşa etmiştir (1340). Ölümünden sonra kendisi bu kaleye defnedilmiştir. Bu nedenle bu kale, HASAN KALE adını almıştır.

12- İspir Kalesi

İspir Kalesinin 12. yüzyılda bu bölgede hüküm süren İlhanlılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Kalede, günümüze kadar gelebilen bir kitabe bulunmadığından yapım tarihi ile ilgili net bir bilgi elde edilememiştir. Kale, 16. yüzyılda Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman tarafından onartılmıştır.

Kalenin temeli, Çoruh Nehrinden toplanan taşlardan yapılırken, üst duvarların inşasında blok kesme taş kullanılmıştır. Kale içerisinde bulunan mescidin minaresi, aynı zamanda kalenin gözetleme kulesi olarak hizmet vermiştir. İlk bakışta kalede Erzurum iç kalesindeki kulenin ve mescidin mimarisinin hakim olduğu görülür. İspir Kalesi’nde de mescidin minaresi ayni zamanda bir gözetleme kulesi olarak yapılmıştır. Kalenin minaresi taştır ve incedir.

Mescidin kubbesinin tenasübünü sülün minaresi tamamlamaktadır. Kalenin güney tarafına yapılan Saltuklu eseri mescidin temellerinden başka içi dışı ve kubbesi de muntazam kesme taşla yapılmıştır. Mescidin duvar kalınlıkları 115 santimdir. Dışarıdan cephesi 10.80 metre derinliği ise 9.5 metredir. Girerken sol tarafta olan kapısının üstünü istelaktitler süsler kapının söveleri ve üstündeki kitabesi sökülmüş yok olmuştur.Tarihi ve heybetli duruşuyla çok nefis bir animasyon sunuyor. Mükemmel bir panaromik görüş avantajı bulunmaktadır.Gidip görülmesi gereken yerlerden biri diyebilirim.

13-Öşvank Kilisesi

Öşvank Kilisesi; Uzundere ilçesi Çamlıyamaç köyündedir. Renkli taş bezemeleri ve kabartma figurleri ile ünlüdür. Öşvank Kilisesi güney haç kolundaki giriş alnında bulunan kitabeye göre Gürcü Bağrat'lı Hanedanlığı zamanında III. Adernese'nin oğlu Magistras Bağrat tarafından 963-973 yılları arasında yapılmıştır.

Mimarisi Öşk'lü Grigor'a ait olan kilise Vaftizci Yahya'ya adanmış yapının büyük kubbesi Bizans imparatorları II. Basileios ve VI. Constantin tarafından 1022-1028 yılları arasında onarılmıştır. Kilisenin iç bölümlerinde bol miktarda görülen freskolar, 1036 yılında, Jojil Potrikios tarafından yapılmıştır. Kubbe kasnağında on iki pencere bulunmaktadır. Pencerelerin dış yüzleri kabartma silmelerle sınırlandırılmıştır. Sivri kemerli ve ince uzun olan bu pencereler gotik üslubu yansıtmaktadır.

Haç Planlı olan kilisenin dıştan çapraz kanatlı (trancept) olmasına karşın içeride apsislerin oluşturduğu üç dilimli bir bölüm ve onun devamı olan uzun bir kol bulunmaktadır. Yapının iç bölümlerinde bulunan sütunların kaideleri bitkisel motifler ve dini resimlerle bezenmiştir. Apsisin üstü yıkılmış olan kilisenin ön cephesinde, portakaldaki ilave bölüme ait sütunlardan birisi günümüze kadar gelememiş ve onun yerine bir ağaç kütüğü konulmuştur. Batı haç kolu; batı, kuzey ve güney cephelerden ek mekânlarla çevrilidir.

İki katlı kuzey mekân ilk yapıma aitken, güney ve batıdakiler sonradan eklenmiştir. Kilisenin içerisinde hamam, yatakhane, vaftizhane, rahip evleri, mutfak ve kütüphane gibi bolümler bulunmaktadır. Şehir merkezine yaklaşık 100 km. uzaklıkta olup, semt garajından hareket eden Uzundere İlçesi toplu taşıma araçlarıyla ulaşım sağlanmaktadır.Oldukça büyük bir kampüse kurulmuş olan bu manastır, içerisinde bulunan köy sakinlerince biraz kötü kullanılmış, sonunda 2018 yılında restore edilmeye başlanmış. Dışarısında bulunan süslemeler ve kabartmaların bugüne kadar çok az deforme olmuş olarak ulaşmıştır.

14-Oltu Kalesi

Oltu Kalesinin hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak konum ve mimarisinden hareketle MÖ. III. yüzyılda tüm Doğu Anadolu'ya hakim olan Urartular döneminde yapıldığı, ancak İpek Yolu ticaretinin güvenliğini sağlamak isteyen Cenevizlilerden ya da Romalılardan kalmış olabileceği de düşünülmektedir. Sonraki devirlerde tamir ve ilavelerle takviye edildiği anlaşılmaktadır. Tarihi bir mekan. İlçenin tam merkezinde oluşu ve yüksek bir tepeye kurulmuş olması dikkat çeken hususlar. İlçe insanıda oldukça misafirperver ve sıcak kanlı. Oltu ilçesi doğa güzellikleri ve ormanlarıylada güzel bir ilçe.

15-Tortum Kalesi

Tortum’un 20 km batısında, Tortum Kale köyünde yer almaktadır, ilk yapılışına ilişkin kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Evliya Çelebi'ye göre Kale, "Mamerol" adında bir Gürcü Kral tarafından yaptırılmıştır. Kalede İran, Doğu Roma, Gürcü, İlhanlı, Akkoyunlu ve Osmanlı devletlerinin izleri görülebilmektedir. Erzurum merkezden semt garajından Tortum ilçe araçlarındanda ulaşım yapmak mümkündür.

Ilıca Tarihi, Kaplıca Özellikleri ve Faydaları

Ilıca Erzurum ilinin merkez ilçelerinden biri olup, ilin batı kısmını oluşturur. Kuzeyden İspir İlçesi, Güneyden Palandöken (Merkez İlçe) ve Çat İlçeleri, Doğudan Yakutiye (Merkez İlçe) İlçesi, Kuzey-doğudan Tortum İlçesi, Kuzey batıdan Aşkale ilçesi ile sınırlıdır.

Ilıca, Erzurum’u batıya bağlayan ve İpek Yolu rotasında bulunan E80 karayolu üzerindedir. İlçe halkının büyük çoğunluğunu çevre il, ilçe ve köylerden gelenler oluşturmaktadır.

Ilıca Tarihi Gelişimi

İlk dönem

İlçenin Karaz (yeni ismi Kahramanlar ) mahallesindeki kalıntılar antik dönemde bu bölgenin yerleşim yeri olduğunu göstermektedir. Aziziye (Ilıca) İlçesinin ilk yerleşim yeri, Karasu ile Pulur Çayı arasındaki verimli bölgedir. İlçe ismini yer altından çıkan kaplıca sularından almaktadır. İlçe sınırları içerisinde yer alan Kahramanlar Köyü’nde yapılan kazılar ve arkeolojik araştırmalar bölgede yaşamın MÖ 4000 yılına kadar uzandığını göstermektedir.

Aziziye (Ilıca) sırasıyla;

  • Huriler,
  • Hayaşa,
  • Azzi Kralığı,
  • Urartular (MÖ 900-600),
  • İskitler,
  • Medler
  • Perslerin

istilasına uğramıştır.

MÖ 65 yılında Romalılar'ın hakimiyetine geçmiştir. MS 1040 ile 1063 yıllarında Büyük Selçuklu Devleti Komutanlarından İbrahim Yınal ile Kutalmış, Erzurum’u ele geçirmek için Ilıca’da ordugah kurmuşlardır. Malazgirt Zaferi‘nden sonra Ilıca tamamen Türkler in eline geçmiştir. 1080 yılında Saltukoğullarının yönetimine giren Ilıca’da Saltukoğulları Kaplıcaların etrafını kerpiç duvarlarla çevirmişlerdir. Ilıca 1230 yılında Konya Selçuklularının eline geçmiştir. 1242 yılında ise Anadolu’yu istila eden Moğollar tarafından Ilıca yağmalanmıştır. Moğol Komutanı Baycu Noyan kendisine karşı koyan Ilıca halkını ve idarecilerini kaplıcalarda (halk dilinde çermiklerde) boğdurtmuştur.

İlhanlı Hükümdarı Kazan Han (1295-1304) Ilıca’yı ele geçirerek, burada yer altından yer üstüne kendiliğinden çıkan kaynak sıcak suyun çıkış noktası ve çevresindeki sert ve keskin kaya parçalarını kırdırmış,ilk kaplıca havuzunu yaptırmıştır.

Ilıca, 1385 yılında Karakoyunlu Hükümdarı Kara Mehmet, 1387’de Timur tarafından istila edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde; Osmanlı Sultanları Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman doğu seferinde Ilıca’yı Osmanlı Ordusunun konaklama yeri olarak kullanmışlardır. Bazı kaynaklara göre Kanuni Sultan Süleyman Kaplıcalarda yıkanarak buraya “Çermük-İl” demiştir.

Ilıca, Romalılar döneminde ”Karloi Karnak”, Osmanlılar döneminde ise “Çermük-İl” adıyla anılmıştır. Günümüzde ise yerli halk “Çermik” ifadesini ilçedeki kaplıca ve ilgili tesisler için kullanmaktadır.

Yakın Dönem

Yakın tarihte de Ilıca birkaç defa işgal ve istilaya uğramıştır.

I. Dünya Savaşı’nda General Yudeniç komutasındaki Rus Ordusu 16 Şubat 1916 günü Erzurum’u işgal etmiştir. Rus Askeri Tarihçisi Korsun “Erzurum Operasyonu” adlı eserinde “18 Şubat Saat 14.00’da 156. Elizavetplski Piyade Alayı öncü kuvvetlerinin Ilıca’yı ele geçirdiğini yazmaktadır." Böylece Ruslar tarafından işgal edilen Ilıca ve köylerindeki halk, kış ayının şiddetine rağmen Erzincan üzerinden Kayseri, Adana, Sivas ve Tokat’a göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göç esnasında soğuktan ve açlıktan çok sayıda insan yollarda hayatını kaybetmiştir. Ilıca ve yöresi halkı için Şubat 1916 tarihinde başlayan bu sıkıntılı ve zorlu süreç 2 yıl devam etmiştir.

Erzurum’u işgal eden Rusların 1917 Bolşevik İhtilali (Ekim Devrimi)’nden sonra Rusya’ya geri çekilip Erzurum ve yöresini Ermenilere bırakmaları neticesinde bölgede zulüm ve felaketlerin ardı arkası kesilmemiştir. Rus Yarbay Tverdohlebof, 1917 yılı ilkbaharında Ermenilerin bölge halkının elindeki silahları toplamak amacıyla halka zulmettiğini ve işkence yaptığını belirtmiştir. Daha sonra, Rus ordusu çekildikçe katliamların daha da artmaya başladığını , Ermenilerin Erzurum’a çekilirken yoldaki Türk köylerinde halkı öldürdüklerini Ilıca’da Ermenilerden kaçamayan Müslüman Türklerin, Ermeniler tarafından öldürüldüğünü bunların sayısının 800 kişi olduğu ve savaştan yakından uzaktan ilişiği olmayan sivil halktan oluştuğu gerek Rus subaylar ve gerekse günümüz akademisyenleri tarafından belirtilmektedir.

Günümüzde sözde Ermeni soykırımı iddiasında bulunanların iddialarının tam aksine Ilıca’da tezahür eden bu vahim durum Anadolu’da Ermeni vahşeti olarak bütün gücü ile kol gezmiştir.

Öldürülen insanlar Ilıca’da bulunan Eski Camii adı ile bilinen caminin avlusunda istiflenerek yakılmak suretiyle tarihteki Müslüman – Türk katliamları’na bir yenisi daha eklenmiştir. Ahmet Refik Bey (Ahmet Refik Kutlay, basımevi ve gazete sahibi, Kuva-yı Milliyeci ve siyasetçi) 1918’de Erzurum’a giderken Ilıca’dan geçmiş ve ölenlerin sayısının 2000 civarında olduğunu nakletmiştir.

Ilıca'nın Ruslardan Alınması

O dönemde Suşehri’nde bulunan 3. Ordu Komutanı Vehib Paşa (Mehmet Vehib Kaçı) 10 Ocak 1918 de 1. Kafkas Ordusu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya Erzincan, Erzurum, Sarıkamış yönünde hareket emrini verir. Türk Ordusu, Rus Ordusunun boşalttığı bölgelerde Ermeni katliamlarını haber aldıkça uykusuzluğa, açlığa ve kışa aldırış etmeden ilerleyerek, 6 Mart 1918’de Mama Hatun’a (Erzincan ilinin Tercan ilçesine) varmıştır.

1.Kafkas Türk Kolordusu, Erzurum Bölgesinin tamamının Ermeni Vahşet ve Mezalimine maruz kalabileceğini düşünerek; Suşehri’nde bulunan Ordu Komutanlığından Erzurum’a hareket için emir ister. Alınan hareket emri üzerine 7 Mart 1918 tarihinde Kolordu Komutanı Miralay Kazım Karabekir Paşa tarafından Erzurum’daki Ermenilerin reisine; 1877 sınırına kadar olan yerlerin Türkiye’ye ait olduğu, karşı çıkacak silahların asi sayılacağı ve en geç 9 Mart 1918 akşamına kadar Erzurum’un Türk Ordusuna teslim edilmesi gerektiği haberi gönderilir. Bunun üzerine Kolordu Karargahını Ilıca’nın batısında bulunan ilçeye bağlı Alacamahallesine taşıyan Kazım Karabekir Paşa, burada Ermenilerce yapılan katliamı şöyle anlatmaktadır:

Köyü dolaştım Facianın en müthişi burada idi süngülenmiş veya yakılmış cesetlerin başındaki ağlama ve bağrışmalar insanın tüylerini ürpertiyordu. Süngülenmiş memedeki çocukları kucağına almış bazı analar saçlarını yoluyorlardı. Sanıyorum ki yer yüzünde bu kadar feci bir sahneyi gören göz pek azdır.

İlçenin Alaca mahallesi Erzurum köyleri arasında en fazla tahribata ve insan kaybına uğrayan köylerinden birisidir. 27 Şubat 1918 günü Ermenilerin Alaca mahallesindeki Türkleri öldürdüğü Rus Yarbay Tverdohlebof tarafından da belirtilmektedir.

1986 Yılında Alaca mahallesinde yapılan toplu mezar kazısında 278 bölge insanına ait kalıntılar bulunmuş, Ermeni vahşeti Basın Yayın araçları ile kamuoyuna duyurulmuştur. Kazım Karabekir Paşa, kendisine Ordu Komutanı tarafından verilen harekatı bir hafta süre ile bekletme emrine rağmen, o sıradaki durumun vahametinden dolayı beklememiş 10 Mart 1918 günü harekete devam etme kararı almıştır.

11 Mart 1918 sabahı güneş doğmadan Türk Ordusu ileri harekete başlamıştır. Sabah saatlerinde (06 sularında) Ilıca’nın 500mt. batısından Ermenilerce Türk Ordusuna ateş açılmışsa da iki saat gibi çok kısa bir süre sonra Ermeniler Türk Ordusuna karşı koyamadan geri püskürtülmüşlerdir.

Türk Ordusu Ilıca’daki bu taarruzu; açılan mevcut cepheden, güneyden ve Ağaver (Demirgeçit) Köyü Köprüsünün kuzeyinden hücuma geçmek suretiyle gerçekleştirmiştir. Ay Yıldızlı Türk Bayrağı 2 yıl aradan sonra, 11 Mart 1918 günü sabah saat 08.00’de yeniden Ilıca semalarında dalgalanmıştır.

Ilıca’nın esaret günleri sona ermiştir. 23 Temmuz 1919 ‘ da yapılan Erzurum Kongresi için Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa Erzurum’a geçmeden önce 3 Temmuz 1919 günü Ilıca’da bölge halkıyla görüşmüş ve o esnada “Bu milletle neler yapılmaz!” özdeyişini ifade etmiştir. (Bu anekdot Erzurum Kongresi üyelerinden Mehmet Cevat Dursunoğlu tarafından kaleme alınan “Milli Mücadelede Erzurum” isimli kitapta ayrıntılı olarak anlatılmaktadır)

Ilıca Güncel

1915-1920 yıllarında Ilıca’da vuku bulan tarihi olayları, gerek asker olarak yaşamış-savaşmış bölgenin İstiklal Harbi Gazileri ve gerekse o dönemi yaşamış insanlarından yakın tarihe kadar hayatta olanlar detayları ile aktarmak suretiyle yeni nesillere ışık tutmuşlardır. İlçe halkı tarihine, milli ve manevi değerlerine bağlıdır.

5747 sayılı kanun ile 2008 yılında Büyükşehir statüsüne kavuşan Erzurum İli Merkez ilçe olarak 3 farklı ilçeye ayrılmış (Palandöken, Aziziye ve Yakutiye) ve yine aynı kanun ile daha önce ilçe olan Ilıca’nın ismi Aziziye olarak değiştirilmiştir. Aziziye İlçe Belediyesi, Erzurum Büyükşehir Belediyesine; ‘Dadaşkent beldesi’ ve buna bağlı 7 mahalle de bu yasa gereği Aziziye İlçesine bağlanmıştır. İlçeye bağlı köy sayısı toplam 48, mahalle sayısı 33 olmuştur.

Kış turizminde Palandöken Kış Turizm Merkezi ile dünyada tanınan Erzurum, Termal Turizm’de de Aziziye ile özellikle son yıllarda gündemdedir. Aziziye sahip olduğu termal potansiyel ile Türkiye’nin sayılı termal turizm merkezlerinden biridir.Kalkınma açısından İlçedeki jeotermal kaynaklar önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Termal ve turistik otel tesislerinden oluşan kaplıca tesisleri, Aziziye Belediyesi tarafından işletilmektedir.

Aziziye (Ilıca) termal tesisleri, Şehir Merkezine ve Palandöken Kış Turizm Merkezi’ne 15 Kilometre, Erzurum Havaalanına 5 Kilometre mesafededir.Erzurum’un batıya açılan kapısı olan Aziziye ilçesindeki bu tesisler, fiziki konumu ve kaplıca suyu özellik kalitesi ile Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük, Türkiye’nin sayılı termal turizm merkezleri arasındadır.

3 ayrı bölümden oluşan Termal Tesisler: Bayan ve erkek bölümlerinde yüzme havuzları, soyunma kabinleri, dinlenme salonları, fitness center, hamam, sauna, buhar banyosu; güzellik merkezinde masaj, terapi, cilt bakım vb..; özel bölümde ise, havuz, fitness center ve dinlenme salonu bulunmaktadır. Bu termal tesisde 36 oda ve 5 süitten oluşan 4 yıldızlı bir de otel vardır. Tesislerde açık ve kapalı restaurantlar, mescit, dinlenme ve toplantı salonları, otopark mevcuttur.

Kaplıcalar

Ilıca Kaplıcalarının Faydaları

Ilıca kaplıcaları

İlçe kaplıcaları, İlçenin kurulmasında en büyük role sahip olmuş olan ana unsurdur.

Ilıca Kaplıcalarının Özellikleri

İlçenin tabii ve doğal güzelliklerinin yanında barındırdığı termal potansiyel yöre adına lokomotif görev üstlenmiştir. İlçeye adını veren ılıcalar (kaplıcalar) bölgenin en önemli termal kaynaklarını oluşturmakta, şifalı sular buraya özellikle yaz mevsiminde ilgiyi artırmaktadır. "Aziziye Termal Suyu” 39 °C Kaynak çıkış sıcaklığında termominarelli su olup; 2885.55 mg/Lt toplam mineralizasyon,685.5 mg / L Sodyum,1708.33 mg/L Bikarbonat içermektedir.

Ilıca Kaplıcalarının Sağlığa Faydaları

T.C.Sağlık Bakanlığı ilgili analiz raporlarında ‘Aziziye Termal Suyu’nun tedavide etkili olduğu hastalıkları:

  • Romatizmal hastalıklar, Romotaid Artrit (İltihaplı eklem romatizmaları)
  • Ankilozan Spondilit (Omurganın zamanla hareketsiz hale geldiği hastalık türü)
  • Osteortrozlar (Kireçlenmeler)
  • Sedef benzeri deri hastalıkları
  • Yumuşak doku romatizması (Fibromyalji, mafsal ağrıları)
  • Bel ve boyun fıtıkları, siyafalji gibi disk hastalıkları.
  • Fasia – Tendon hastalıkları
  • Safra kesesi, böbrek ve idrar yolu hastalıkları,Mekanik bel ve boyun ağrıları
  • Çeşitli ortopedik ameliyatlardan sonra eklemlerde oluşan tutukluk ve sertlikler
  • Mide ve bağırsak hastalıkları (Sindirim sistemi rahatsızları)
  • Nörolojik hastalıklar (Nevraljiler, paraliziler gibi sinir ağrıları ve felçler)
  • Kas hastalıkları
  • Demir oranını düzenleyerek organizmanın güçlenmesi, bünyesel zayıflıkların giderilmesi
  • Uzun süre devam eden bazı iltihaplı hastalıklar
  • Stres ve strese bağlı tüm sorunlar
  • Uykusuzluk, asabiyet, fiziksel ve ruhsal yorgunluk, unutkanlık
  • Saç dökülmesi ve kırılması tırnak ve deri hastalıkları
  • Cilt güzelliği ve hastalıkları
  • Kronik ağrılar
  • Kadın hastalıklarının tedavisinde
  • İçme kürleri şeklinde sodyum bikarbonat içeriğinden ötürü mide-barsak sisteminin fonksiyonel rahatsızlıklarında
  • Üst gastrointestinal sistemin fonksiyonel rahatsızlıklarında

şeklinde sıralamıştır.

Erzurum İlinin Meşhur Yöresel Yemekleri

Erzurum yemekleri denince aklınıza ilk gelecek olan cağ kebabı veya kadayıf tatlısından aklınıza gelmeyen belki de daha önce hiç duymadığınız, Erzurum yöresel yemekleri hakkında değerli bilgiler vermeye çalışacağım. Yemekleri beğeneceğinize garanti verebilirim ancak umarım yazımı da beğenir ve paylaşırsınız. Şimdiden afiyet olsun.

Cağ Kebabı

Cağ-Kebabı

Düğün yemeğidir. Özellikle kalabalık misafir ağırlama gibi etkinliklerde sıkça yapılan, tadına doyamayacağınız Erzurum'a özgü meşhur kebapdır. Kuzu ve koyun eti kemiğinden ayrılır. Sinirleri ve sert yerleri ayıklanarak parmak kalınlığında parça parça kesilir. Tuz, karabiber ve doğranmış soğan karıştırılarak terbiye hazırlanır ve etler terbiyenin içinde bir gün bekletilir. Terbiye edilen etler, bir silindir oluşturacak şekilde özel büyük bir şişe tek tek geçirilerek iyice sıkıştırılır. Ocakta, odun ateşinin karşısına yatık halde konulur. Çevire çevire kızartılır. İnce özel şişlere (cağlara) ince bir şekilde geçirilerek kesilir. Lavaş ekmek ile servis edilir.

Ayran Aşı

Ayran Aşı

Öncelikle kıyma tuz ve karabiberle çorbalık köfteler hazırlanır. Onlar biraz dolapta bekletilir, daha sonra çorba yapılacak tencereye sıcak su ve haşlanmış buğday konur. Onlar kaynarken başka bir kapta yoğurt,1 adet yumurta, un biraz soğuk su iyice çırpılır ve buğdayların üzerine karıştırarak yavaşça dökülür. Çorba kıvamını alırken herhangi bir kapta tereyağı ve soğan kavrulur, sonuna doğru köfteler de biraz aynı yağda kızartılıp çorbaya dökülür. Üzeri bolca aşotuyla süslenir ve en son (yoğurdun kesilmemesi için) çorbanın tuzu katılır, çorba servise hazırdır. Not: Tereyağı yapılırken yayıkta biriken ayranla yapıldığından yöresel adı ayran aşıdır ama yoğurt çorbası da denir ve çorba kıvam alırken arzu edilirse 2-3 kaşık kaymak da ilave edilebilir.

Kesme Aşı

Önce yeşil mercimekler haşlanır sonra mercimeklerin bulunduğu suya un, tuz, yumurta ve hamurdan şeritler halinde kesilmiş erişteler dökülerek pişirillir. Başka bir tavada tereyağı, soğan, salça kavurularak sos hazırlanır ve bu sos çorbaya dökülür. Baharat sevenler için Karabiber, kırmızıbiber veya arzu edilirse çorbalık köfte eklenir, üzerine tarhın otu dökülür ve servis edilir. Afiyet Olsun

Herle Aşı

Herle Aşı Tarifi, Malzemeleri ve Yapılışı

Diğer adı da un çorbası olan herle aşı daha çok hasta çorbası olarak bilinir. Un ve tereyağı kavrulur, içine yavaşça sıcak su dökülür, karıştırılır. İçinde küçük un toparlanmaları olması için çok fazla ezilmez. Kıvamını alan çorbaya baharat ve tuz katılıp servis edilir.

Hokkıri

Un, tuz, yumurta ve suyla hamur yapılır. Elde, küçük köfteler kadar yuvarlanan hamurlara parmak ile basılarak şekil verilir. Tereyağı, soğan, salça kavrulunca içerisine pastırma, tavuk eti yahut parça et konur ve sıcak suda bir taşım kaynatılır. Daha sonra hokkiri, top hamurlar içerisine yavaşça bırakılır. Çorba pişince arzu edilen baharatlar ilave edilip servis edilir.

Dut Çullaması

Dutlar sıcak suyla yumuşatılıp süzülür, kızgın yağda karıştırıldıktan sonra üzerine yumurta kırılır, pişince arzu edilirse iri kıyım ceviz içiyle servis edilir.

Peynir Kuymağı

Peynir Kuymağı

Tavada kızdırılmış 2-3 kaşık tereyağına bir miktar taze civil peynir veya yağlı peynir konur. Peynirler çevrilir ve üzerine 4-5 adet yumurta kırılır ve karıştırılır. Peynirler tamamen eridikten sonra ocağın üzerinden alınır ve sıcak sıcak yenir.

Pestil Çullaması

Miktarı, tamamen kişi sayısına bağlı olarak değişir. Bir kâseye içerisine yumurtalar kırılır ve üzerine el ile parçalanan pestiller karıştırılır, pestil yumurtada biraz yumuşadıktan sonra omlet tavasında 2 kaşık tereyağı kızdırıldıktan sonra yumurtalı pestil dökülür ve kızarınca servis edilir.

Çaşır Kavurması

Daha çok mayıs ayında kırda bayırda kendiliğinden biten çaşır bitkisi, Erzurum mutfağında aranan bir tat ve lezzettir. İlçelere göre şekil bakımından farklılık gösteren çaşırın küçük ve etli olanı makbuldür. Mevsiminde tüketilir ve kış için salamurası yapılır. Çaşır bitkisinin acımsı bir tadı olduğu için haşlandıktan sonra birkaç kez soğuk suda bekletilir ve tuzlanarak sofralarda salata yahut meze gibi kullanılır. Kendine has kokusu ve tadı vardır. Çaşırlar küçük parçalara ayrılır ve tereyağında çevrilir üzerine yumurta kırılıp kavrulur, tuz ve karabiberle servis edilir, arzu edilirse haşlanmış patates de ezilerek katılabilir.

Kavurma Çullaması

Tereyağında şeritler halinde kesilen kuru soğan pembeleşince üzerine küçük parçalara ayrılmış kavurmalar dökülür ve karıştırılır, en sonunda birkaç adet yumurta kırılarak servis edilir.

Yaprak Sarması

Asma yaprakları haşlanıp bekletir. Kıyma, pirinç, bulgur, ince doğranmış kuru soğan ve baharatla dolmanın iç harcı hazırlanır. Yapraklar etli harçla sarılır ve tencereye dizilir. Üzerine salça su ve tereyağı eklenerek kısık ateşte pişirilir.

Şalgam Dolması

Şalgamlar halka halka kesilip dilimlenir, bir taşım haşlanarak soğuk suyla yıkanır. Acısı alınan şalgamlar dolma yapmak için bir kenara ayrılır. Kıyma, pirinç, bulgur, maydanoz, tuz ve karabiber iyice yoğrularak dolmanın iç malzemesi hazırlanır. İki şalgam dilimi arasına iç harcı konularak yayvan bir tencereye kat kat dizilir. Üzerine biber ve domates salçasından 1 bardak suyla sos yapılıp dökülür ve 2 kaşık tereyağı konulup kısık ateşte pişirilir.

Yumurtalı Kıyma

Kuru soğan ve çarliston biber yemeklik ölçüde kesilir, tereyağla pembeleşince içerisine kıyma katılır kavrulur ve kabukları soyulan domatesler ince ince kıyılıp kavrulan kıymaya katılır. Tuz, karabiber eklenir. En sonunda 4-5 adet yumurta kırılır, pişince servise hazırdır. Arzu edilirse yumurtadan az önce pastırma da konulabilir.

Patates Çorbası

Tereyağında soğanlar pembeleşince bir kaşık kadar un ve salça konup karıştırılır, daha sonra çorbanın suyu yahut et suyu konur ve birkâse kadar haşlanmış yeşil mercimek ve küp küp doğranıp kızartılmış patates katılır. Kaynayınca baharat ve tuz eklenir, çorbanın dumanı tüterken servis edilir.

Çeç Pancarı

Şalgamın yeşil yapraklarına çeç denir. Temizlenen çeçler kavrulmuş soğan kıyma ve salça içerisine konan pirinç yahut bulgurla pişirilerek servis edilir. Sulu bir yemek olan çeç pancarına sarımsaklı yoğurt da yakışır.

Gılikko

Pilavlık bulgurun üzerine sıcak su dökülüp, demlemeye bırakılır. Bulgur şiştikten sonra içine un, tuz ve karabiber ilave edilerek köfte gibi iyice yoğrulur. Yoğurduktan sonra küçük yuvarlaklar şeklinde köfteler oluşturulup ayrı bir tencerede kaynayan suya yapılan köfteler atılıp bir taşım kaynatılır. Sonra köfteleri süzülür, üzerine sarımsaklı yoğurt ve tereyağı dökülür. Bulgur köfteleri sıcak servis edilir, afiyetle yenir.

Lor Dolması

Lor Dolması

Pilavlık bulgur sıcak su ile demlenerek bulgur pilavı kıvamını alır. İçerisine lor peyniri ve kaymak konur. Haşlanmış evelik (ekşimsi yeşil yapraklı bitki) yahut pazı yapraklarına sarılan dolmalar tepsiye dizilir, üzerine yarım bardak kadar su dökülerek fırına verilir. Kızaran dolmaların üzerine sarımsaklı yoğurt ve kızdırılmış tere yağ gezdirilip servis edilir.

Çortutu Pancarı

Erzurum’ da her türlü musibetin yöresel adı çordur. Çor dert manasına geldiğinden şalgam turşusu da hastalıkların şifası alarak kabul edilir. Çor’u yani hastalığı götüren illeti yok eden şalgam turşusu ve ondan yapılan yemek manasına gelen “çortutu pancarı” meşhur, ekşimsi tadıyla sevilen bir geleneksel yemektir, zaten mayhoş olduğundan bu yemek için salça veya domates kullanılmaz. Pişmeden önce Turşu bir saat kadar soğuk suda bekletilir. Kuru soğan tereyağla çevrilir ve içerisine tuzu alınmış şeritler halinde kıyılmış şalgam turşusu eklenir.Bulgur ile pişirilir,kavurma yahut kıyma da ilave edilebilir. Sıcak servis edilir.

Çiriş Yahni

Çiriş otunun parça et, kavurma yahut kıyma ile sulu yemek şeklinde pişirilmesidir. Tereyağı, salça, soğan, bulgur ve et kavrulduktan sonra çiriş otu ve sıcak su ilave edilir. Pişen yemeğin üzerine yoğurt dökülür.

Patates Borani

Haşlanmış patatesler küp küp doğranır,(arzu edilirse haşlanmış yumurta da konulabilir.) Üzerine sarımsaklı yoğurt kızdırılmış tere yağ,salça ve pul biber eklenir.

Aşmalı Yahni

Tereyağında soğanlar pembeleşince parça et konur kavrulup suyunu çekince önceden yıkanıp yumuşatılmış kuru kayısı katılır ve sıcak su eklenir. Mayhoş bir tadı olan yahni pişince bakır bir kapla servis edilir.

Kavut Haşılı

Buğday, arpa, mısır vb. gibi ürünlerin kavrulduktan sonra değirmende çekilerek un haline getirilmiş şekline kavut unu denir. Kavut kaynar suyla ezilerek ortasında bir çukur oluşturulur. Açılan çukura eritilmiş tereyağı, bal veya pekmez doldurularak yenir.

Mısır Haşılı

Kurutulmuş mısırlar öğütülür ve tuz eklenerek sıcak suda pişirilir. Pilav kıvamını alınca sütle yenir.

Erzurum Ketesi

Un, tuz, maya, sıvıyağ ve sütle yapılan hamur küntlere (bezelere) ayrılıp teker teker açılır. Yufkalara eritilmiş tereyağı gezdirilir ve içerisine daha önceden tereyağıyla kavrulmuş un, iç harç olarak konulur. Ketelerin üzerine yumurta sürülüp önceden ısıtılmış fırında 170 derecede kızartılır.

Şile

Patates veya kabağın küçük kesilerek bulgurla sulu yemek şeklinde pişirilmesine şile denir. İçerisine parça et de konabilir.

Mercimekli Bulgur Pilavı

1 kâse kadar yeşil mercimek pişirilir, pişen mercimeğin suyuna aynı ölçüde pilavlık bulgur ve tuz konur. Pilav demlenince kızdırılmış tere yağ dökülür.

Tava Ketesi

Mayalı hamur küntlere (bezelere) ayrılır, içerisine kıyma yahut ceviz içi koyulup ay şeklinde katlanır. Kızgın yağda kızartılır.

Bişi

Un, tuz, su ve mayayla yapılan hamur yoğrulur, küntlere (bezelere)ayrılan hamurlar açılarak kızgın yağda kızartılıp sade olduğu gibi bal, pekmez vb. katıklarla da yenilir.

El Böreği

Yoğurt, su yumurta, tuz ve unla hazırlanan hamur merdaneyle ezilir ve çok ince olmamasına dikkat edilir. Kare şekilde kesilerek kızgın yağda kızartılır ve kahvaltılık olarak sıcak sıcak servis edilir. El böreğinin diğer adı “mafiş”tir.

Su Böreği

Yalnız yumurta un ve tuzla yapılan böreklik hamur iyice yoğrulur ve dinlendirilir. Parçalara ayrılıp teker teker açılır ve tuzlu kaynayan suda haşlanır. Haşlanmış yufkalar soğuk sudan geçirilip kevgirde bekletildikten sonra ivedilikle yağlanmış tepsiye alınır. Her bir yufkanın arasına bolca eritilmiş tereyağı dökülerek ıslak yufkalar üst üste dizilir. Böreğin tam ortasına gelecek şekilde bolca civil peynir ve maydanoz konur. Tekrar tereyağıyla, kalan yufkalar dizilir. En son ve en ilk yufka haşlanmaz.Börek ya ocakta çevrilerek kızartılır yahut fırında kızartılır. Afiyetle yenir.

Tatar Böreği

Yumurta, un, su ve tuzla böreklik hamur yoğrulur, parçalara ayrılıp teker teker açılır ve üçgen şekilde kesilir. Hamurlar tuzlu suda haşlanıp üzerine sarımsaklı yoğurt, kızdırılmı tere yağ ve kıymalı salçalı sos dökülüp servis edilir.

Hurma Tatlısı

Adı tatlı olmasına rağmen tuzlu bir börek çeşididir. Hurma şeklinde yapıldığından dolayı hurma tatlısı denilmiştir. İkindi çaylarının vazgeçilmezidir, civil peynirle çok yakışır. 1 çay bardağı sıcak su, yarım bardak sıvı yağ, 2 kaşık yoğurt,1 tane yumurta,tuz,kabartma tozu ve alabildiği kadar unla yoğrulan hamur küntlere (bezelere) ayrılır,her birisi kalbura basılıp şekil verilerek kızgın yağda kızartılır.

Hıngel

İçine et koyulmuş ve üçgen katlanmışmantının yöresel adı hıngeldir. Haşlanan hıngeller sarımsaklı yoğurt ve tereyağıyla servis edilir.

Tereyağlı Tamas Eriği

Kurutulmuş tamas erikleri yıkanır ve sıcak su gezdirilip ocağa alınır, pişmeye yakın üzerine tereyağı ve toz şeker dökülür. Suyunu çeken tatlı biraz dinlendirilir ve dövülmüş ceviz ile servis edilir.

Hasuta

Ilık suyla ezilmiş 2-3 kaşık nişasta ve toz şeker karışımı kızdırılmış tereyağın içerisine dökülür. Kızaran pelte tabağa alınarak lavaş ekmekle servis edilir.

Tel Helvası

Pişmaniye şeklinde tel tel olan bir helvadır ve kalabalıkla yapılır. 1 kilo şekere, 2 su bardağı su konulup kaynatılır. Üzerine birkaç damla limon sıkılır. Şeker hafif kırmızı renge gelince bir kaşık kadar bu şekerli sudan soğuk su içerisine dökülür, katı hale (şeker) gelirse helvanın şekeri olmuş demektir. 250 gr. yağla kavrulan un büyükçe bir tepsi içerisinde soğutulur, soğutulan şeker beyaz bir renk alıncaya kadar çekip uzatılarak yoğrulur sonra iki ucu birleştirilerek halka şekline getirilir tepsideki soğutulmuş, kavrulmuş un içerisine konur üzerine kavrulmuş un dökülerek üç dört kişi tarafından kenarlara doğru çekilerek halka büyütülür bu halka ikiye katlanarak küçültülerek tekrar aynı işlem yapılır, katlar incelinceye kadar devam edilir, Tel tel olan katlar parçalanarak servis edilir. Daha çok kışın karla soğutularak yapılan bir tatlıdır, meşakkatli ama keyiflidir.

Kadayıf Dolması

Kadayıf-Dolması

Tel kadayıfların içerisine ceviz içi konulup fazla sıkı olmayacak şekilde sarılır. Hazırlanan dolmalar yumurtaya batırıp kızartılır ve soğuk şerbette bekletilip balını iyice çekince servis edilir.

Pekmez Helvası

Tereyağı ve un pembeleşinceye kadar kavrulur bir kenarda soğumaya bırakılır. Ilık helvaya tatlandırmak üzere dut pekmezi ve ceviz içi katılır.Tabaklara boşaltıldıktan sonra üzeri tekrar ceviz içi ile süslenir.

Kaz Lokması

Yumurta, yoğurt, su, un vekabartma tozu ile sıvı bir hamur yapılır. Kızgın yağa kaşıkla dökülür,çıkarılan tatlılar soğuk şerbete atılır ve balını çekince üzerine tarçın dökülerek servis edilir.

Demir Tatlısı

Yumurta, yoğurt, su, un ve kabartma tozu ile sıvı bir hamur yapılır. Yağda kızdırılmış şekilli demir hamura batırılır,demire yapışan hamur kızartma yağına bırakılır ve kızartılır. Lokma tatlısının şekillisidir.Yağdan çıkarılan kızarmış hamurlar şerbette bekletilir ve üzerine dövülmüş ceviz dökülerek servis edilir.

Herle Aşı Tarifi, Malzemeleri ve Yapılışı

Herle aşı Erzurum yöresine özgü bir çorbadır. Un ile yapıldığından dolayı un çorbası ve genelde hastalara şifa vermesi amacı ile yapılmasından dolayı da hasta çorbası adı ile de anılmaktadır. Herle aşı yapımı kolay gibi gözükse de aslında yapanın elinin ayarının iyi olmasını gerektiren bir çorbadır.

En önemli özelliklerinden biri içerisinde ki unu yağsız kavurmanız gerekiyor. Unun rengine çok dikkat edilmelidir pembeleşmeye başladığı anda yağı eklemeniz gerekiyor.

Herle Aşı Malzemeleri

  • 2 çorba kaşığı tereyağı
  • 3 çorba kaşığı un
  • 1 litre su
  • Tuz

Herle Aşı Yapılışı

Bir tencerede, tereyağında unu kokusu çıkıp, kızarana kadar karıştırarak kavurun. Üzerine suyu ve tuzu ilave edin. Kaynayana kadar karıştırmaya devam edin. Kaynadıktan sonra altını kısıp, bir iki taşım daha kaynatın. Sıcak servis edin.

Erzurum Cağ Kebabı Tarihi ve Hazırlanışı

Erzurum Cağ Kebabı : Bir toplumun mutfak kültürünün oluşmasında etkili olan önemli faktörlerden biri, yer aldığı coğrafyadır. Bu coğrafyayı ise, yaşayan halkın dini, dili, yaşam şekli, örf-adet ve gelenekleri şekillendirmektedir. Bu sebeple yemekler, o topluma özgü yani gelenekseldir ve dünya mutfakları arasında yerini alır. O coğrafyada gelenek haline gelmiş, kültüre yerleşmiş ve halk tarafından diğer yemeklerden üstün tutulan yiyeceklere yöresel yemek denilmektedir ve bu yemeklerin oluşumunda coğrafi konum, üretim şekli, tarihsel gelişim, ekonomik ve kültürel ilişkiler, inanç ve etnik durum gibi faktörler etkili olabilmektedir. Dolayısıyla her topluluk ve toplum özgün bir yöresel yemek kültürü ve beraberinde mutfak kültürüne sahiptir. Ancak toplumların bazıları, bu ürünleri öylesine işlemişlerdir ki, bu onların yemek kültürlerini bir ihtiyacın ötesinde, bir estetik değer, bir zevk ve sanat ürünü haline getirmelerine sebep olmuştur.

Erzurum cağ kebabı da aynen böyle tarif edebileceğimiz estetik bir değer yada bir sanat ürünüdür. Şimdi bu değeri yakından tanıyalım ve tanıtalım istiyorum.

Erzurum Cağ Kebabı Tarihi Hikayesi

Erzurum mutfağını farklı kılan özelliklerin başında coğrafi yönden İpek Yolu üzerinde bir kavşak noktası oluşunun ve başta Osmanlı Devleti olmak üzere pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olması gelmektedir. Erzurum; Avrupa’ya, Karadeniz’e, İran’a, Rusya’ya uzanan yolların kesişme noktasında bulunmaktadır. Bu yüzden etrafındaki Erzincan, Gümüşhane, Bayburt illerinin yanı sıra Kafkaslardan, Rusya’dan ve İran mutfak kültüründen de etkilenmiştir. Hayvancılığın da çok önemli olduğu Erzurum, başta et ve süt ürünleri olmak üzere, hayvansal ürünler konusunda Türkiye’nin en iddialı yörelerinden biridir. Bu hayvansal ürünlerin başında gelen Cağ Kebabı’nın ise Kıpçak Türkleri’ne ait olduğu ve yaklaşık 300 yıldır bölgede düğün ve şölenlerde misafirlere ikram edildiği belirtilmektedir.

Evliya Çelebi, ünlü eseri Seyahatname’de Kıpçak bozkırı (Deşt-i Kıpçak) olarak bahsettiği (Karadeniz ve Kafkasların kuzeyini içine alan bölge) coğrafyada yaşayan Nogay Tatarlarının siyasi, sosyal ve kültürel hayatları hakkında önemli bilgiler vermiştir. Bu bilgiler içerisinde koyun etinden büyük bir şişe geçirilerek yapılan ve araba tekerleği ile pişirilen bir kebaptan da söz edilmektedir. Bahsedilen bu bilgiler cağ kebabına benzerlik göstermektedir. Ayrıca, günümüzde iyi pişmiş cağ kebabının da yöresel ifade ile Tatari olarak adlandırılması bu rivayeti güçlendirmektedir. Santur ise Cağ Kebabının ilk isminin ahbap kebabı, muhabbet kebabı olduğunu, dost sohbetlerinde yapılan ahbap kebabının zamanla cağ kebabı adını aldığını ifade etmektedir.

Cağ kebabının ticari olarak ne zaman satılmaya başlandığı ile ilgili farklı bilgiler mevcuttur. Bu kebabın “Oltu Cağ Kebabı” ismi ile patentini alan Oltu Ticaret ve Sanayi Odası’na göre kebap ilk defa 1930’lu yıllarda geçim sıkıntısına düşen bir kişi tarafından, baraka benzeri bir yerde ticari olarak satılmaya başlanmıştır. 1960’lı yıllara gelindiğinde kebabı üretip satan kebapçı sayısında artış olmuştur. Erzurum’da önemli cağ kebabı ustalarından biri olan Kemal Koç ise geçmişi Osmanlı dönemine dayanan ve önceden “bico” olarak bilinen bu kebabı 1982 yılında ilk defa kendisinin “Tortum Kebabı Cağı” adı ile lokanta kültürüne kazandırdığını ve 2000 yılında aldığı patent ile de “Koç Meşhur Tortum Cağ Kebabı” ismiyle yine kendisinin bu kebabı markalaştırdığını belirtmektedir. Türk Patent ve Marka Kurumu’na Tortum Belediyesi tarafından 11.07.2006 tarihinde ve Erzurum Ticaret Borsası tarafından 01.03.2010 tarihinde yapılan patent başvurularına Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından red kararı verilmiş ancak 17.05.2007 tarihinde Oltu Ticaret ve Sanayi Odası tarafından “Oltu Cağ Kebabı” adıyla başvuru mahreç işaretli coğrafi ürün olarak tescil edilmiştir. Bu mahreç işaretine göre Oltu Cağ Kebabı, belirtilen özelliklere bağlı kalmak şartıyla Türkiye sınırları içinde her kentte üretilebilmektedir.

Oltu Cağ Kebabının Hazırlanışı ve Sunumu

Erzurum Cağ Kebabı Nasıl Hazırlanır?

Cağ kebabının hazırlanışı, şişe takılması, ocağa konulması ve şişin pişirilmesi

Cağ kebabı geleneksel olarak evlerde, kırlarda, yayla ve bahçe gibi yerlerde, ticari olarak ise restoranlarda hazırlanmaktadır. Geleneksel olarak evlerde yapılan cağ kebabının hazırlanışında; öncelikle kesilen hayvanın etleri özel bir yöntemle kemiğinden ayrılır, el büyüklüğünde parçalar halinde doğranır ve sofra ya da masa gibi düz bir yere serilirek üzerine tuz ekilir. Bir kapta ince kıyılmış, ezilip ovalanmış kuru soğanlar etlerin üstüne yayılarak, hamur yoğurur gibi elle sıkılır ve böylece tuz ile soğan ete iyice yedirilmiş olur. Erzurum’un bazı yörelerinde ise hazırlanan bu parça etlere soğan, tuz ve karabiber yanında, yörede sıklıkla kullanılan reyhan ilave edilerek yoğurma işlemi gerçekleştirilir. Daha lezzetli olması için marine edilerek hazırlanan et, bir süre buzdolabında dinlendirilir ve sonra pişirilmeye başlanabilir.

Hangi etten yapılacağı konusu çok önemlidir. Cağ kebabı koyun veya kuzu etinden yapılan bir kebap çeşididir. Evlerde genellikle ağaçtan yararlanılarak ya da günümüzde daha çok çelikten, bilek kalınlığında, bir metre boyunda bir şiş hazırlanır. Ağaçtan yapılan şişin bir ucu sivriltilirken öteki kalın başı sap olarak bırakılır. Sapın baş kısmından itibaren 15-20 cm. kadar bir budak bırakılır ya da oraya kalın bir demir çivi çakılarak etin kaymaması için bir engel meydana getirilir ve hazırlanan şişe etler parça parça geçirilir. Budağa veya çiviye kadar inen etler elle bastırılarak iyice sıkıştırılır ve tamamı şişe geçirilir. Bu kez kama şeklinde bir kaç tane yassı ağaç çivi yapılır ve ip halka ile şiş arasına konulur. İki sağlam köşeli çıta veya kazık alınır ve çivilerin üstüne konularak, iki kişi karşılıklı geçer ve dengeli biçimde aşağı doğru eti bastırırlar. Böylece parça etler basılarak iyice sıkışmış olur ve iyice sıkışan etler hem iyi pişer hem de cağ olarak adlandırılan şişlere kolay kesilirler. Evde ocağın önüne karşılıklı iki taş konulur, şiş bu taşlar üstüne yatık bir biçimde, odun ateşinin kızgın közüne 10–15 cm yükseklikte yerleştirilir ve ateşten közler şişin altına doğru çekilerek pişirilir.

Etin her tarafı iyi pişsin, hemde eriyen yağlar yere damlamasın şişin yine kendi içinde kalsın diye bir taraftan bir kişi şişi sapından tutup, devamlı çevirirek pişirmeyi gerçekleştirir. Kebap pişerken bir taraftan da becerikli kişiler sağlam çalılardan “Cağ” denilen küçük şişler yapar. Sonra ocak karışısında iyice kızaran et geriye alınır ve iki kişi şişi tutar. Üçüncü kişi ise ince ağızlı ve keskin bir bıçakla cağlara et kesmek için şişin karşısına geçerek, bir eliyle küçük cağları büyük şişe paralel tutarak etin üstünden yatay olarak etin içine geçirir, diğer eliyle de tuttuğu bıçağı cağın ucundan altına sokup özgün bir yöntemle eti keserek cağın sapına kadar ilerler. Kesilen cağlarda ince ve kızarmış etin miktarı aynı olur. Hatta usta kesicilerin kestiği cağlar arasında bir-iki gram dahi fark olmaz. Kesilen cağların kızarmamış yeri kalmışsa, pişmesi için ocağa ince bir çubuk uzatılır ve cağlar uçlarından dayatılarak etin altına közler çekilip kızartılır. Kişi sayısı kadar cağ kesilince herkese birer tane servis edilir, bunu ikinci, üçüncü ve diğer cağlar takip eder. Restoranlarda cağ kebabının hazırlanışı da genel olarak aynı olmakla birlikte işin kolaylaştığı ve endüstriyel olduğunu söylemek mümkündür.

Erzurum Cağ Kebabı Sunumu

cağ kebabı sunumu

Cağ Kebabının sunumu evlerde; ince kıyılmış, tuz ve karabiber ile yoğrulmuş kuru soğan, lavaş veya tandır ekmeği ile yapılmakta olup, arkasından da çay içilmektedir. Restoranlarda ise soğan, közlenmiş biber, mevsim salata, acılı ezme, süzme yoğurt ve lavaş ya da taze pide eşliğinde içecek olarak şalgam suyu ve ayran ile servis edilir. Yöresel tatlılardan Erzurum kadayıf dolması veya incir tatlısı ile kebabın sunum ve servisi tamamlanmaktadır.

Erzurum Cağ Kebabı ile İlgili Etkinlikler

Cağ kebabı, Erzurum ve köylerinin özgün yemeğidir. Toplu sohbetlerde, üç beş kişi bir arada olduğu zaman her yerde; yaylada, dağda, bağda, bahçede, evde, köy konaklarında, bir konuk geldiği zamanlarda, bir adet küçük baş hayvan kesilir ve kebap pişirilir. Kebabın pişirilmesi ve yemesi saatlerce sürdüğünden bu zaman zarfında sohbetler edilir, eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek için iyi bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Kebap çevirmek, köyde özellikle saygın konuklara iyi ikramda bulunmak, onlarla sohbet etmek ve iyi bir ortam yaratmak amacıyla yapılan bir gelenektir. Birçok yer ve kişi ile karşılaştırıldığında katılanlar köydeki cağ kebabın lezzetini ve sohbeti unutamadıklarını içtenlikle anlatırlar. Erzurum ve ilçelerinde yediden yetmişe herkes mutlaka cağ kebabı hakkında bir fikir sahibidir ve kebabı bir şölen havasında misafirlerine ikram ederek tüketirler.

Gastronomi festivalleri yalnızca bir yemek tadımı veya yemek deneyimi yaşamanın dışında turizm deneyimi de sağlamaktadır. Ayrıca gastronomi festivalleri bu sayılan olumlu katkılarının yanında yerel yiyecek işletmelerini güçlendirmekte, gıda ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını teşvik etmekte ve yerel kimliklerin sürdürülmesine de yardımcı olmaktadır. Gastronomi festivalleri kapsamında Erzurum’da Erzurum Geleneksel Yayla Şenlikleri Cağ Kebap Festivali Tortum’un Aksu Köyü’nde köy halkının kurdukları Tortum Aksu Köyü Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği tarafından 2005 yılından bu yana her yıl Temmuz ayının ilk haftasında düzenlenmektedir.

Erzurum Cağ Kebabı ile İlgili Yapılan Araştırmalar

Yapılan literatür taraması sonucunda, Erzurum mutfak kültürü ve Cağ kebabı ile ilgili araştırmaların sınırlı sayıda olduğu gözlemlenmiştir. Bu araştırmalardan; Çetinkaya, Boztoprak ve Tırak Erzurum’un gastronomi kültürüne yönelik Erzurumlu olmayan kişilerle (Atatürk Üniversitesi öğrencileri) gerçekleştirdikleri çalışmalarında, cağ kebabı Erzurum mutfak kültürünün en önemli ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Katılımcılar sonrasında sırasıyla kadayıf dolması ve civil peynirinin geldiğini belirtmişlerdir. Cağ kebabının ön planda olmasının sebebi ise diğer ürünlerden daha çok cağ kebabının duyurulması olarak ifade edilmiştir. Ayrıca öğrencilerin yemek kültürü açısından Erzurum’u çekici bir şehir olarak da görmedikleri tespit edilmiştir. Şef Süleyman Engin tarafından Doğu Anadolu’nun Gastronomi Kalesi olarak adlandırılan Erzurum ilinin gastronomi kimlik haritası çalışması 2017 yılında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada şef cağ kebabına başköşede yer vermiştir. Özellikle etteki yağ oranı dengesinin çok önemli olduğuna değinen Süleyman şef, etin Erzurumlular için bağımlılık derecesinde alışılmış bir gelenek olduğunu ve misafirlere ikram edilirken ise bir şölen havasında sunulduğunu ifade etmektedir.

Erzurum Aşkale Tarihi, Ekonomi ve Coğrafi yapısı

Erzurum Aşkale Tarihi, Ekonomi ve Coğrafi yapısı : Aşkale Coğrafi önemi nedeniyle tarih boyunca çeşitli kavimlerin ve milletlerin uğrak yeri olan ilçenin ilk yerleşim yeri, Karasu kıyısındaki eski bir kalenin kalıntı höyüğünün etrafı ile Kaban Dağının doğusudur. İlçenin ismi tarih içerisinde Locus Basara, Şöğayn, Aşhane, Açhane, Kale olarak değişegelmiş günümüzde Aşkale olarak dilimize yerleşmiştir.

MÖ 1700 yıllarında Hititler tarafından kurulan ilçe, tarih boyunca otuz beş defa el değiştirmiştir. MS 395 yıllarında Roma İmparatorluğu’nun elinde bulunan ilçe, Hint-Avrupa İpek Yolu’nun üzerinde oluşu nedeniyle bütün milletlerin ilgisini çekmiştir MS 650 yıllarında Bizans yönetimine giren ilçe, 1387’de Timur’un egemenliğine girmiştir. 1473’te Otlukbeli Savaşından sonra Osmanlı topraklarına katılan ilçe, 1916’da Rusların işgaline uğramış, 3 Mart 1918 tarihinde işgalden kurtarılmıştır.

Coğrafi yapı

Yerleşik bir yapıya sahip ilçe, batıda Bayburt ve Tercan, kuzeyde İspir, güneyde Çat ve doğuda Ilıca ilçeleriyle çevrilmiştir. Sınırlarında Dumanlı, Güllü, Merşem. Gollo ve Kop dağları bulunmaktadır ve bu dağlar volkanik yapılıdır. Erzurum’dan Aşkale’ye doğru karayolu ile gelirken Aşkale’ye yaklaşık 11 km kala yolun sol tarafında ağzını açmış bir insan sureti şeklini almış bir tepe vardır.

Ekonomi

İlçe ekonomisi, hayvancılık ve tarıma dayalı olmakla beraber, ilçede sanayi ve ticaret de önemlidir, özellikle Aşkale çimento sanayi, Abs Alçı fabrikası, krom fabrikası bölgeye önemli katkılar sunmaktadırlar Kuzgun Barajı’nın hizmete girmesi tarımla uğraşanlar için, modern kümeslerin artış göstermesi ise hayvancılıkla uğraşanlar için büyük umutlar vermekte ve ilçe ekonomisinde önemini hissettirmektedir.

Erzurum Oltu Tarihçesi,Oltu Kalesi, Oltu Taşı ve Köyleri

Erzurum Oltu ilçesi tarihçesi, gezilecek yerleri ve Oltu ilçesinin meşhur oltu taşı hakkında kapsamlı bilgi vermeye çalışacağım. Bu bilgiler doğrultusunda Oltu ilçesi hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.

Yüzölçümü

  • Toplam : 1.380 km2 (532,8 mi2)
  • Rakım : 1.275 m (4.183 ft)
  • Nüfus (2018) : 31,056
  • Posta kodu : 25400
  • İl alan kodu : 442
  • İl plaka kodu : 25
  • Oltu ilçesi Erzurum merkeze 120 km uzaklıktadır.

Oltu Tarihçesi

1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Alp Arslan’ın komutanlarından Ebu’l-Kasım Erzurum yöresinde Saltuklu Beyliği’ni kurunca, 1080 tarihinde Emir Ahmet Oltu’yu işgal ederek Türklerin eline geçmesini sağlamıştır. 1878 Ayastefanos Antlaşması ile Oltu Rusya’ya bırakılmıştır. 1917 Bolşevik İhtilali ile Ruslar çekilirken burasını Ermeniler’e bırakmıştır. 1918 yılında işgalden kurtulmak amacıyla Oltu İslam Komitesi kurulmuş ve 25 Mart 1918’de Ermeniler sınır dışı edilmiştir. Bu tarih Oltu’ nun kurtuluşu olarak kutlanmaktadır. Kurtuluş mücadelesi sonrası kurulan Oltu Şura Hükümeti 17 Mayıs 1920' de Hatay’ın anavatana iltihaki gibi TBMM Hükümetine katılmıştır. 1926 yılında Oltu ilçe statüsüne kavuşmuştur.

İlçenin kara kehribar denilen Oltu taşı meşhurdur. Ayrıca bölge yeni bulgulara göre zümrüt madeni açısından zengindir ve çıkarılan zümrüte, Oltu Zümrütü adı verilmektedir.

Aslanpaşa Camii , Oltu Kale’si, Tamrut Harabeleri, Kertekler ve Livan’ın Gözesi bunlardan birkaç tanesidir. Oltu’nun coğrafi tanımı ise; Oltu ilçesi Erzurum’un Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerinin kesişim noktasında Erzurum ilinin kuzeydoğusunda yer alır.Deniz seviyesinden yüksekliği 1400 dur (rakımı) Oltu çayı vadisine kurulmuştur iklimi yazları ilki havaya sahip kışları ise soğuk ve karlıdır ancak karadeniz ilimanlığından dolayı aşırı değildir. Enduşuk sıcakılık -15 derecedir. Komşuları Şenkaya, Yusufeli(Artvin), Olur, Narman, Tortum ve Uzundere ilçeleridir. Bulunduğu konum itibarıyla doğu anadolu ile doğu karadeniz bölgelerin sınırını oluşturur. Toplam 2010 verilerine göre 65 tane mahallesi vardır. Ayrıca Oltu Erzurum’un en büyük ve en kalabalık nüfuslu ilçesi olup Erzurum’u Kars’a ve Ardahan’a ve Artvin’e bağlayan ana yola sahiptir.

Oltu Kalesi

Oltu Kalesinin hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak konum ve mimarisinden hareketle MO. III. yüzyılda tüm Doğu Anadolu’ya hakim olan Urartular döneminde yapıldığı, ancak İpek Yolu ticaretinin güvenliğini sağlamak isteyen Cenevizlilerden ya da Romalılardan kalmış olabileceği de düşünülmektedir. Sonraki devirlerde tamir ve ilavelerle takviye edildiği anlaşılmaktadır.

Oltu çayının güneyinde yer alan ve bugün şehir içinde kalan kale, savunmaya son derece elverişli bir geçit üzerinde yapılmıştır. Bu nedenle asırlar boyu buraya sahip olmak isteyen çeşitli kavimlerin saldırılarına uğrayarak yıkımlar olduğu için dış kale tamamen yıkılmış, günümüze yalnız iç kale gelebilmiştir.

Kale, muntazam kesme taşlardan yapılmış olup, kapısı kıbleye açılmaktadır. Kuzey tarafında iki büyük burç bulunmakta, soldaki burcun içinde bir de türbe bulunur. Dış kalenin duvarları oldukça geniş bir sahayı kuşatıyordu. Ancak bu duvarlar çeşitli ihmaller yüzünden yıkılmış, sadece kale dışarısında Selçuklu Hamamı harabesi kalmıştır.

Kale İçerisindeki Türbe

Bu türbe Mışrî Zinnun adını taşımaktadır. Kalede yatan bu zat, Çıldır Eyaleti kadısı Zinnun olduğu bilinmektedir.

Bu zaatın şehit oluşu şöyle anlatılır:
Oltu, 17. yüzyılda Çıldır Eyaletine bağlı sancak merkezlerinden biridir. Hacı Ali Paşa, Oltu Sancak Beyi olunca Celalı eşkiyasına ve Oltu’yu tehdit eden Gürcülere karşı Erzurum ve İstanbul’dan yardım ister. Ancak Erzurum’dan gönderilen ikibin kadar yeniçeri, Celalı eşkiyasına katılınca Hacı Ali Paşa, Çıldır Kadısı Zinnun’dan aldığı fetvaya dayanarak Gürcülerle uzlaşır. Bundan sonra halkın desteği ile Erzurum’dan gelen soygunculara karşı savaşa başlar. Narman yakınlarındaki ilk çarpışmalarda Hacı Ali Paşa şehit olunca emir komutayı Çıldır’dan gelen Kadı Zinnun alır. Askerin başında bizzat kılıç sallayarak çarpışmalara iştirak eder. Fakat üstün soyguncu kuvvetler karşısında başarılı olamaz. Üstelik Kesikköprü civarında ağır yaralanarak Oltu Kalesine çekilmek zorunda kalır. İç Kalede 1655 tarihinde şehit olur. Kalede bulunan türbesi halkın ziyaretgahı durumundadır. Çarpışma esnasında kafası kesildiği halde cenk etmeye devam ettiği söylenen bu şehit için “Başını vermeyen şehit” ismi ile hitap edilmektedir.

Oltu Taşı

Erzurum’un Oltu ilçesinin kuzeydoğu kesiminden çıkarılmakta olan yarı değerli bir taştır. Kolay işlenebilme özelliğinden dolayı taki ve ziynet eşyası yapımında kullanılır.

Oltu taşı genellikle siyah renktedir. Bir karbon bileşenidir. Çoğunlukla siyah renkli olanı tercih edilir. Genelde bayan takıları ve tespih üretiminde önemli bir yere sahiptir. Yüzyıllardan beri yörede genellikle tek kişilik ve babadan oğula geçen ev-atölyelerde el ve küçük çaplı aletler marifetiyle ürünler üretilmektedir. Türkiye ‘de 3213 sayılı Maden Kanunu’nda oltu taşının kıymetli taşlar arasında olduğunun tescili dahi yapılmıştır

Oltu Taşının Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri

Oltu taşının fiziksel ve kimyasal özellikleri incelendiğinde başlıca şu özelliklere sahip olduğu görülür: Mohs sertlik skalasına göre 3 sertliğe, 1.5 yoğunluğa sahip ve karbon içeriği yüksek olan bir yarı değerli sustasıdır. Çıra gibi iş çıkararak yanar ve geride sigara kulune benzer bir artık bırakır. Linyite göre çok bitümlü ve çok sık yapılı olmasına karşın genelde kompakt linyit olarak tanımlanabilir. Sürtünme ile elektriklenir ve hafif cisimleri çeker. Yanma esnasında aniden soğutulursa donar, çamlaşır ve kalıp halini alır. Oltu taşı, yerkabuğu içinde iken yumuşak, hava ile temas ettiğinde sertleşen, bitümce zengin kompakt bir linyit çeşididir. Erzurum ’a özgü oltu taşı Oltu ilçesinden güç koşullar altında çıkarılmakta olup, bu taş ıle tespih anahtarlık, gerdanlık, bros, küpe, saç tokası, tarak, ağızlık, yüzük, bilezik, sigaralık ve çeşitli sus eşyaları yapılmaktadır.

Oltu taşı siyah, tıkız, parlak ve kavli biçiminde kırıkları olan, parlatılabilen, tıraşlanabilen bir nevi linyit taşıdır. Erzurum’da Oltu taşı altın ve gümüşle birlikte kullanılarak çeşitli taki aksesuarları yapılmaktadır. Oltu taşının ocaktan çıkarılması ve işlenmesi oldukça zordur. Çok çabuk kırılma özelliğinden ötürü çıkarılma ve işlenmesinde özel aletler kullanılmaktadır.

Oltu taşı; Orta Çağlarda tespih, kutsal sayılan sandık, ve heykel yapımında kullanılmaktayken, 18. yüzyılda mücevher yapımında da kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde Erzurum ilinin Oltu ilçesinde üç yüzden fazla maden ocağından çıkarılmaktadır.

  • Topraktan çıktığında çok yumuşak olmasına rağmen, hava ile temas edince sertleşme özelliğine sahip,
  • İşlenmesi kolay,
  • İşlendikçe sertleşen,
  • Kullanıldıkça parlayan,
  • Genelde siyah, bazen de kahverengi,
  • Çıra gibi alevli bir şekilde ve iş çıkararak yanan,
  • Sürtünme ile elektriklenmek suretiyle hafif cisimleri çeken özelliklere sahip olup,Latince ismi Jayet’tir.

Oltu Taşından Üretilen Ürünler

Her ne kadar Oltu taşından diğer taki aksesuarları ( yüzük, kolye, bileklik, küpe, ağızlık, v.s..) yapılsa da Oltu Taşı Tespih, taşın adeta genel simgesidir. Günümüzde Oltu taşının eskiye nazaran daha az mıktarda çıkarılıyor olması, piyasa fiyatını da etkilemekte ve üretilen tespihleri daha da kıymetlendirmektedir.

Oltu Taşı Tesbih

oltu-taşı-tesbih

Oltu taşı tespih kullanan insanların, vücutlarında birikmiş olan statik elektriği tespih çekmek suretiyle attıklarına ve bu vesileyle de stresden kurtulduklarına inanılır. Ayrıca İşlâm dinine mensup müslümanlar namaz sonrası, dua öncesi yapılan veya şair zamanlarda yapılan tesbihat (zikir)esnasında sayı takibi amacıyla tespih kullanırlar.

Bu amaçla üretilen tespihler ” üç çevrim ” diye adlandırılır. Bir çevrimli tespih otuz üç adet taneden ve bir imameden, üç çevrim tespih ise doksan dokuz adet tane ve bir imameden oluşur. Genellikle tek çevrim tespih stres atmak için, üç çevrim tespih namaz tespihatında kullanılır. Bunun dışında geniş kapsamlı ferdi olarak yapılan zikir esnasında kullanılan ve her bir çevrimi yüz adetten oluşan on çevrimlik tespihler de Oltu taşından üretilmektedir. Bu türde olanların maliyet yüksekliği sebebiyle üretimi az yapılmaktadır.

Tespihlerin İmameleri de Oltu taşından yapılır. Tespih imamesinin üç kısmına ya bir püskül takılır veya püskül yerine madeni türden bir aksesuar takılır. Her tür tespihte tek imame kullanılır. Son yıllarda sektördeki gelişmeler kayda değer olup, üretilen tespihlerin gümüş hatta zaman zaman altın kakmalı versiyonları da ilgi çekmektedir.

Erzurum’un muhtelif yerlerinde Oltu taşı tespih satan çok sayıda işyeri mevcuttur. Özellikle tarihi Rüstem Paşa Kervansarayı’ndaki işyerleri tamamen Oltu taşı ile ilgilidir. Taşın çıkarıldığı Oltu’da çok sayıda taş ısleme atölyeleri ve ustalar bu alanda üretim yapmaktadırlar. Şehir dışına da ihracı yapılan tespihler özellikle İstanbul Kapalıçarşı’da satışa sunulmaktadır. Oltu taşı ve imal edilen eşyalar ülke genelinde tanınma özelliğine sahiptir. Oltu taşının: maden olarak çıkarılmasından, işlenmesi, tespih haline getirilmesi, ilâve aksesuarlar eklenmesi, piyasaya arz-ı gibi aşamaların her birinden geçimini sağlamaya çalışan insanların olması nedeniyle Erzurum ekonomisine de önemli bir katkısı vardır.

Taklit Ürünler

Gürcistan üzerinden Türkiye’ye getirilen ve kısmen benzer özellik taşıyan taşlar, oltu taşı adı altında pazarlanmaktadır.[kaynak belirtilmeli] Ancak bu taşlar oltu taşına nispeten daha kalitesiz ve çabuk kırılganlık özelliğine sahiptir. Renkleri, oltu taşının siyah ve kahverengimsi renklerinden farklıdır. Kalitesinin düşüklüğü sebebiyle piyasaya ucuz olarak sürülmekte ve bu durum hakiki oltu taşı üreticisi ve pazarlamacısının işini zorlaştırmaktadır.

Erzurum Oltu İlçesi'nin Köyleri

  • Alatarla Köyü
  • Aritas Köyü
  • Aşagicamlı Köyü
  • Aşağıkumlu Köyü
  • Ayvalı Köyü
  • Ayyıldız Koyu
  • Bahçecik Köyü
  • Bahçelikışla Köyü
  • Ballıca Köyü
  • Başaklı Köyü
  • Başbağlar Köyü
  • Çamlıbel Köyü
  • Çanakpınar Köyü
  • Çatak Köyü
  • Çatalsöğüt Köyü
  • Çayüstü Köyü
  • Çengelli Köyü
  • Dağdibi Köyü
  • Damarlıtaş Köyü
  • Demirtaş Köyü
  • Derebaşı Köyü
  • Dokuzdeğirmen Köyü
  • Duralar Köyü
  • Dutlu Köyü
  • Elmadüzü Köyü
  • Erdoğmuş Köyü
  • Esenyamaç Köyü
  • Gökçedere Köyü
  • Günlüce Köyü
  • Güryaprak Köyü
  • Güzelsu Köyü
  • İğdeli Köyü
  • İnanmış Köyü
  • İnçiköy Köyü
  • İpekçayırı Köyü
  • İriağaç Köyü
  • Kaleboğazı Köyü
  • Karataş Köyü
  • Kayaaltı Köyü
  • Kemerkaya Köyü
  • Konukseven Köyü
  • Küçükorucuk Köyü
  • Nügürcük Köyü
  • Obayyayla Köyü
  • Orçuk Köyü
  • Özdere Köyü
  • Sağlıcak Köyü
  • Sarışaz Köyü
  • Şendurak Köyü
  • Şubatuk Köyü
  • Süleymanlı Köyü
  • Sülünkaya Köyü
  • Tekeli Köyü
  • Toklu Köyü
  • Topkaynak Köyü
  • Toprakkale Koyu
  • Tutmaç Köyü
  • Tuzlaköy Köyü
  • Ünlukaya Köyü
  • Vişneli Köyü
  • Yarbaşı Köyü
  • Yaylaçayır Köyü
  • Yolboyu Köyü
  • Yukarıçamlı Köyü
  • Yukarıkumlu Köyü